Sosyal Medya

Kürsü

Hz. İbrahim’in Şehri: El Halil / Hilal Takmaz

'El Halil; tarihi 5000 yıllık kadim bir şehir...'



Betlehem ya da İslami adıyla Beytüllahim şehri Müslümanların çoğunlukta olduğu bir şehir. Ticaretin ve üretimin yoğun olduğu, ekonomik durumu nispeten iyi olan bir şehir. Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen tek kadın olan Hz. Meryem (ra) hamile olduğu anlaşılmaya başlayınca Kudüs’ten çıkıp buraya kadar gelmiş. Doğum burada gerçekleşmiş. Hz. İsa’nın (as) doğduğu bu yere bir kilise inşa edilmiş. Hemen karşısında Hz. Ömer camisi var. Hz. Ömer (ra) Kudüs’ün ilk fatihi. Fetihten sonra uğradığı, ziyaret ettiği her durağa onun ismiyle bir cami yapılmış. Biz de o camide bir vakit namaz kıldık. Yöresel hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlardan birkaç hatıra eşyası aldık. Ve peygamberlerin atası Hz. İbrahim’in (ra) şehrine doğru yola koyulduk.

 

El Halil; tarihi 5000 yıllık kadim bir şehir. Şu anda Müslüman nüfus çoğunlukta ama Müslümanların en önemli mabetlerinden biri olan Halil İbrahim camisi İsrail’in kontrolü altında. Rehber gitmeden önce bizi uyarmıştı. Şimdi kendi mescidimize nasıl gireceğiz, bize nasıl bir muamele yapacaklar göreceksiniz demişti. Görünce gerçekten kanım dondu. Caminin girişine iki ayrı noktaya demirden dönen kafes gibi bir mekanizma koymuşlar. Her seferinde tek kişi içine giriyor, içindeki mekanizmayı döndürerek geçiş yapıyor. Eğer İsrail askeri mekanizmayı durdurursa içeride kalıyorsun. Bunu yaparken gülerek senin yüzüne bakıyor. Müslümanların izzetiyle oynuyorlar resmen. Aynı zamanda pasaport kontrolü de yapılıyor.

 

İçerideki durum da içler acısı. Cami ikiye bölünmüş. Bir kısmı sinagoga çevrilmiş. Hz. Yakub (as), onun eşi Leya (ra) ve Hz. Yusuf’un (as) kabri Yahudilere ait olan kısımda kalmış. Sadece bayramlarda ve kandillerde aralardaki kapılar açılıp ziyaret serbest bırakılıyormuş. Biz bu vakitler dışında gittiğimiz için onların kabirlerini göremedik. Hz. İshak (as) ile eşi Refika (ra) caminin içinde kalmış. Hz. İbrahim ve Sare’nin (ra) kabri ortak alanda yer alıyor.

 

25 Şubat 1994 sabahı, sabah namazında eli silahlı bir cani camiye girip namazdaki Müslümanların üzerine kurşun yağdırıyor. İsrail askerlerinin de desteklediği bu korkunç katliamın sonucu 67 müslüman şehit, 300 e yakın Müslüman yaralı. O “Kanlı Cuma” dan  sonra İsrail bölme ve sinagoga çevirme planını yürürlüğe koymuş. Müslüman halk buna engel olamamış. Kurşun izleri hala caminin duvarlarında görülebiliyor.

 

Hiçbir kutsala saygısı olmayan İsrail askerleri, bir Müslüman mabedi içinde, kendileri için de kutsal olan Peygamberlerin huzurunda, üstelik Ramazan ayında ve namaz esnasında böyle bir vahşeti gerçekleştirdiler. Belki şimdi bu olay tarihin karanlık sayfalarında unutulup gitti. Elbet bir gün bunun hesabı sorulacak. Adaletlilerin en adaletlisi olan Allah hesabı en çabuk görendir.

 

Halil İbrahim camisinin içinde üzeri kubbeli kuyu gibi bir yer var. Hz. Adem ile Havva’nın (ra) kabirlerinin o kuyunun altında olduğu rivayet ediliyor. Hristiyan kaynaklarına göre Hz. Adem (as) cennetten çıkarıldığında cennetin kapısı Kudüs’te olduğu için önce bu şehre gelmiş. Başka diyarlarda dolaştıktan sonra ömrünün son yıllarında yine buraya gelip El Halil yakınlarında vefat etmiş.

 

Caminin içinde beni en çok etkileyen detaylardan biri tarihi minber oldu. Mescid-i Aksa Cuma Camisi içindeki minberin hikayesini biliyordum. Nureddin Zengi tarafından Kudüs’ün fethinden çok önce hazırlatıldı. Kündekari teknikle çivi ve yapıştırıcı kullanılmadan tamamen ahşap malzemelerin birbirine geçmesiyle yapımı tam 20 yıl sürdü. Nureddin Zengi Kudüs’ün fethini göremeden vefat edince onun yetiştirdiği Selahaddin Eyyubi yarım kalan hayali gerçekleştirdi. Minberi olması gereken yere yerleştirdi. Yüzyıllar boyu minber hiç bozulmadan Mescid-i Aksa içindeki yerinde kaldı.

 

Ta ki 1969 yılında, İsrail’in işgalinden bir buçuk yıl sonra manyak bir Yahudi elinde benzin bidonlarıyla Mescid-i Aksa Camisini cayır cayır yakana kadar. Muhteşem minber tamamen mahvoldu. Tıpkı şimdi olduğu gibi Müslüman devletlerden hiç ses çıkmadı. Türkiye ise bugün olduğu gibi o zaman da darbelerle uğraşıyordu. Yüzlerce yıllık tarihi mirasa sahip çıkamadınız diye İsrail’den hesap soran kimse olmadı.

 

Buraya kadar anlattıklarım Aksa Camisinin içindeki tarihi minberin hikayesi. Benim bilmediğim şey şuydu ki; Nureddin Zengi 3 adet minber yaptırmış. Biri Kudüs’ün kalbine yerleştirilmiş. İkincisi El Halil şehrindeki Hz. İbrahim camisinin içine konmuş. Üçüncü minber ise Halep Ulu Camisinin içine yerleştirilmiş ve savaştan sağ çıkıp çıkamadığı ya da Avrupa’nın kim bilir hangi müzesinde arzı endam edeceği meçhul. İşte Hz. İbrahim camisi içinde gördüğümüz minberin orijinal olması ve onca katliamdan, işgalden sonra hala ayakta kalması benim için çok büyük bir sürpriz oldu.

 

El Halil şehrindeki ziyaretimizi tamamlayıp Kudüs’e dönerken polis kontrol noktasından geçmek zorundaydık. İki adet silahlı İsrail polisi otobüse binip tek tek pasaport kontrolü yaptılar. Bunu da aştıktan sonra yolculuğu tamamlayıp yeniden Harem-i Şerif’e ulaştık.  

 

Buradan giderken çocuklara dağıtmak için ufak hediyeler götürmüştüm. İkinci günün akşamı yatsı namazına yetişmek için Kudüs sokaklarında koşarken, bir yandan da eşimle birlikte elimizdekileri gördüğümüz Filistinli çocuklara dağıtma telaşındaydık. Bu tatlı telaşı yıllar geçse de unutamam sanırım. Elimizdekiler bittiğinde avluya giriş yapmıştık ve Kubbetüs Sahra gecenin karanlığında bile pırıl pırıl parlıyordu. Hiçbir engele takılmadan mescide giriş yapan binlerce Müslümanla birlikte taşların üzerinde namaza durduk.

 

Namazdan sonra Kubbetüs Sahra’nın içine girip muallak kayasının altındaki Ruhlar Mağarasını bir kez daha ziyaret etme fırsatımız oldu. Hem ülkemiz hem tüm dünya Müslümanları için dualar gönderdik bir kez daha. Ve tekrar kavuşabilme arzusuyla ayrıldık oradan.

 

 

Yazının 1. Bölümüne Ulaşmak İçin Tıklayın...

Hüzünler Şehri Kudüs

Yazının 2. Bölümüne Ulaşmak İçin Tıklayın...

Peygamberler Diyarı Kudüs

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.